Eğitim

Ata Sporları Nedir?

  • Binicilik
  • Cirit
  • Okçuluk
  • Güreş
  • Kılıç sporları

Binicilik

Binicilik, tarih boyunca Türk kültüründe derin izler bırakmış önemli bir unsurdur. “At, Türk’ün Gözdesidir” diyerek her dönemde Türkler, atları sevgiyle, güvenle ve saygıyla kucaklamışlardır. At, Türk toplumunda kutsallık kazanmış ve sanat, edebiyat ve müzik gibi birçok alanda eşsiz bir yere sahip olmuştur.

Nazmi Sevgen’in “Türklerde At ve Atçılık” adlı eserinde belirttiği üzere, atın evcilleştirme süreci İç Asya’da Türkler tarafından başlatılmıştır. Alman tarihçi Portriatz’ın iddiasına göre ise atın M.Ö. 6000 civarında Türkler tarafından evcilleştirildiği, bazı bulgularla desteklenmiştir. Türkler, atları sadece ulaşım aracı olarak değil, aynı zamanda askeri amaçlar için de kullanmıştır. At, Asya’nın ve diğer kıtaların tarihinde ve siyasi yaşamında önemli bir rol oynamıştır.

Türkler, atı her yönden değerlendirmişlerdir. Onun derisinden giysi ve ayakkabı yapmışlar, etini yemişler, kısrakların sütünden “Kımız” adı verilen keyifli içkiyi üretmişlerdir. Ayrıca atın kemiği, kılı ve gözleri için çeşitli amaçlarla kullanmışlardır. Eski Türklerin at kültürüne dair bulgular, günümüzde çeşitli ülkelerin müzelerinde sergilenmektedir.

Eski Türk destanlarında ve efsanelerinde at, ayrı bir öneme sahiptir. Örneğin, Oğuz destanı atla başlar ve Dede Korkut hikayelerinde atlar sıkça karşımıza çıkar. Eski Türkler, ilkel atları yakalamak için çeşitli yöntemler kullanmışlar ve bu hayvanlara büyük değer vermişlerdir.

Tarih kaynakları, atın vatanının Orta Asya olduğunu göstermektedir. Kırgız stepleri ve Gobi çölü, atların doğal yaşam alanı olarak kabul edilmiştir. Eski Türklerin “Yılkı” dedikleri at sürülerinin ırkı ve evcilleştirilme süreci hakkında geniş bilgilere sahiptirler.

Cirit

Cirit, Türklerin yüzyıllardır icra ettiği köklü bir ata sporudur. Orta Asya’dan günümüze kadar uzanan bu atlı oyun, 16. yüzyılda bir savaş oyunu olarak kabul edilmiş ve 19. yüzyılda Osmanlı sarayının en büyük gösteri sporu ve oyunu haline gelmiştir. Ancak, tehlikeli olması nedeniyle 1826’da II. Mahmut tarafından yasaklanmıştır. Daha sonra ise tekrar popülerlik kazanarak gösteri oyunu olarak yaygınlaşmıştır.

Tarih boyunca atlar, insan toplulukları için ulaşım ve savaş aracı olmuş, savaş zamanlarında savaş vasıtası olarak kullanılmış ve barış zamanlarında ise spor ve eğlence aracı olarak hizmet etmiştir. Türk kahramanları, zaferlerinde atlarının büyük rolü olduğunu bilerek atlı cirit gibi milli sporları geliştirmişlerdir. Atlı cirit, insanın zeka ve beden gücünün, atın gücüyle bütünleştiği eski savaş kurallarının uygulandığı bir oyundur.

Atlı cirit, erlik, mertlik ve sportmenlik gibi değerleri ön plana çıkaran bir spordur. Sporcular, rakiplerine karşı bağışlayıcı ve affedicidirler. Vurmayıp rakibi affetme durumunda sporcu puan kazanır. Bu, atlı ciritin asil bir yapıya sahip olduğunu ve spor ile erdemin bir arada yaşandığını gösterir. Atalarımız, barış zamanlarında atlı cirit sporunu teşvik ederek insanları ruhsal ve fiziksel olarak hazırlamışlardır.

Okçuluk

Okçuluk, Türk kültüründe uzun bir tarihe sahip olan önemli bir geleneği temsil eder. Türkler için ok ve yay, sadece bir silah değil, aynı zamanda bir hâkimiyet sembolüdür. Pagan dönemlerinden beri Türkler için ok ve yay, gücün, liderliğin ve egemenliğin simgesi olmuştur. Hükümdarlar, tahtlarında otururken genellikle elinde bir ok ve yay tutarlardı ve komutanlarına toplamak için değişik oklar gönderirlerdi. Çetirlerinde, damga ve sikkelerinde ok ve yay resimleri bulunması, bu silahların Türkler için ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Bu gelenek ve semboller, Selçuklu döneminde de devam etmiştir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun zaferlerinden biri olan Dandanakan Savaşı’ndan sonra, komşu ülkelere gönderilen fetih bildirilerinde hâlâ eski Türk hâkimiyet sembolü olan ok ve yay işaretleri yer almıştır. Ayrıca, okçuluğun Türkler tarafından dünyaya tanıtıldığı gerçeği, tüm dünya ulusları tarafından kabul edilmiştir. Bu gerçek, Ergenekon ve Oğuz destanları gibi tarihi kanıtlarla da desteklenmektedir.

Türkler, bedenlerini çeşitli uğraşlarla en iyi biçimde eğiterek ok ve yayı ustalıkla kullanmayı başarmışlardır. Maden çağının başlaması ve atların eğitilmesiyle birlikte, Türkler Orta Asya’dan göç ederek ok ve yay kullanımındaki becerilerini yaymışlardır. Türklerin yaylaştığı her yere, yaylarıyla, okları sırtlarında ve atlarıyla gitmeleri, bu silahların kültürel önemini ve yaygınlığını vurgular. Örneğin, ünlü Türk Hakanı Oğuz Han’ın büyük oğullarına “Bozok” ve diğerlerine “Üçok” demesi, Türklerin okçuluğa verdiği önemi açıkça gösterir.

Okçuluk

Okçuluk, Türk kültüründe uzun bir tarihe sahip olan önemli bir geleneği temsil eder. Türkler için ok ve yay, sadece bir silah değil, aynı zamanda bir hâkimiyet sembolüdür. Pagan dönemlerinden beri Türkler için ok ve yay, gücün, liderliğin ve egemenliğin simgesi olmuştur. Hükümdarlar, tahtlarında otururken genellikle elinde bir ok ve yay tutarlardı ve komutanlarına toplamak için değişik oklar gönderirlerdi. Çetirlerinde, damga ve sikkelerinde ok ve yay resimleri bulunması, bu silahların Türkler için ne kadar önemli olduğunu gösterir.

Bu gelenek ve semboller, Selçuklu döneminde de devam etmiştir. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun zaferlerinden biri olan Dandanakan Savaşı’ndan sonra, komşu ülkelere gönderilen fetih bildirilerinde hâlâ eski Türk hâkimiyet sembolü olan ok ve yay işaretleri yer almıştır. Ayrıca, okçuluğun Türkler tarafından dünyaya tanıtıldığı gerçeği, tüm dünya ulusları tarafından kabul edilmiştir. Bu gerçek, Ergenekon ve Oğuz destanları gibi tarihi kanıtlarla da desteklenmektedir.

Türkler, bedenlerini çeşitli uğraşlarla en iyi biçimde eğiterek ok ve yayı ustalıkla kullanmayı başarmışlardır. Maden çağının başlaması ve atların eğitilmesiyle birlikte, Türkler Orta Asya’dan göç ederek ok ve yay kullanımındaki becerilerini yaymışlardır. Türklerin yaylaştığı her yere, yaylarıyla, okları sırtlarında ve atlarıyla gitmeleri, bu silahların kültürel önemini ve yaygınlığını vurgular. Örneğin, ünlü Türk Hakanı Oğuz Han’ın büyük oğullarına “Bozok” ve diğerlerine “Üçok” demesi, Türklerin okçuluğa verdiği önemi açıkça gösterir.

Güreş

Türklerin en eski spor türlerinden biri olan güreş, insanların güçlerini ve becerilerini doğal bir mücadele içinde kollarıyla denedikleri, aradıkları ve buldukları bir etkinlik olmuştur. Doğal bir yaşam arzusu, insanları birbirine karşı mücadeleye ve güç gösterisine yönlendirmiştir. Türk toplumu, doğaya ve güce olan düşkünlüğü ile bilinir. Doğudan batıya doğru yayılan Türkler, yakın dövüşü her zaman ön planda tutmuşlardır. Güreş, insanların üstünlüklerini kanıtlamak ve toplumda kabul görmek için başvurdukları bir mücadele biçimidir. Bu sayede bir kişinin gücünü diğerleriyle karşılaştırma fırsatı bulunur.

Güreş, tarihte elbette bir tür boğuşma olarak başlamıştır. Orta Asya’da Türkler arasında yapılan güreş müsabakalarında, güreşçilerden birinin ölümü durumunda müsabakanın sona erdiği bilinmektedir. Manas Destanı’nda anlatılan güreş sahneleri, bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kaşgarlı Mahmud’un XI. yüzyılda yazdığı Divanü Lügati’t-Türk’te “Çalış” ve “Çelme” kelimeleri “Güreş” (küreş) olarak tanımlanmıştır. Aynı döneme ait olan ve temel eserlerden biri olan Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig” adlı eserinde “Güreş” sözcüğü, “Küreşmek = Boğuşmak” olarak açıklanmıştır. El-Havarizmi’nin XI. yüzyılda yazdığı “Mevzuat-ı Güreş” adlı eserinde, güreşin Oğuz, Kıpçak ve diğer Karahanlı Türkleri tarafından sevilen bir spor olduğu belirtilmiştir.

Günümüzde Orta Asya ve diğer Türk toplulukları arasında, güreşe farklı isimler verilmektedir. Örneğin, Azeriler “gülaş”, Başkurtlar “köraş”, Kazaklar “küres”, Kırgızlar “küröş”, Özbekler “kuraş”, Tatarlar “köraş /küreş”, Türkmenler “göreş”, Uygurlar ise “küraş/küreş” olarak adlandırırlar. Anadolu’da da güreş, halk arasında genellikle “güleş” ya da “küleş” olarak telaffuz edilir. Bu gösteriyor ki, güreş sözcüğü bütün Türk toplumlarında benzer ya da aynı şekilde kullanılmaktadır. Bu da güreşin kökeninin “kür” kelimesinden geldiğini göstermektedir.

Kılıç sporları

Türkler, süvari bir ulus olmaları nedeniyle kılıcı yanlarında taşımanın doğal olduğunu düşünmüşlerdir. At ve kılıç, Türklerin tarih boyunca önemli rol oynamış, çağlar açıp kapamıştır. Kılıç, Türkler için kutsal bir obje olarak kabul edilmiştir. Demirin ve onu eriten ateşin büyük bir ruhsal önemi olduğu düşünülürdü. Türkler, demire büyük saygı gösterdikleri için kılıca da aynı saygıyı göstermişler ve yeminlerini genellikle kılıç üzerinde yapmışlardır. İyi bir kılıç yapımı, demiri bulan Türkler tarafından gerçekleştirilmiştir. Kılıçlar, genellikle dövme demirden yapılmış ve ağırlıkları ucu tarafında toplanacak şekilde tasarlanmıştır. Her bozulduğunda veya kırıldığında, kılıç yeniden dövülerek şekillendirilirdi.

Türkler, kılıç yapımı ve kullanımı konusunda üstün yetenek göstermişler ve kılıcın kullanım tekniğinde büyük ilerlemeler kaydetmişlerdir. Özel formüllerle yapılan kılıçlar, yetenekli bilekler sayesinde etkileyici işler başarmıştır. Bir vuruşta bir deve yavrusunu ikiye bölen bilek, aynı şekilde tek bir vuruşta bir atlası ikiye böler veya kat kat yapılmış keçeyi doğrardı. Türkler, kılıcı saldırı aracı olarak kullanırken son derece maharetliydiler ve savunma aracı olarak kalkanı da etkili bir şekilde kullanıyorlardı. Avrupa kılıçları düz ve her iki tarafı da keskin olarak yapılırken, Türk kılıçları genellikle bir tarafı keskin ve kıvrıktı.

Türklerin atları ve kılıçları ile gömülmelerini tercih etmeleri, arkeolojik kazılarda bu tarihsel önemi yansıtan birçok kanıtın bulunmasına yol açmıştır. Çin kaynakları, M.Ö. 23-24. yüzyıla kadar uzanan Doğu Hun Türklerinin silahlarına dair detaylı açıklamalar içermektedir. Süvarilerin genellikle zırhlı oldukları ve yay-ok ve keskin kılıçlar ve mızrakların kısa silahlar arasında olduğu belirtilir. Tarihçiler, “Türkler, kılıcın, acemilik ve dikkatsizlikte bir toprak çanak gibi kırılabileceğini” belirtir ve “kılıcın kullanıcısının bileğinin gücü ve yeteneği ile üstünlük kazandığını” ifade eder. Böylece, bu yetenekli bileğin Türkler arasında var olduğu vurgulanır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı

Reklam Engelleyici Algılandı

Web sitemiz insanlara yardımcı olabilmek ve varlığını sürdürebilmek adına reklam yayınlamaktadır. Reklam engelleyicinizi kapatarak ziyaret etmenizi rica ederiz.